3 Mayıs 2010 Pazartesi

Rüya: “Dişi Dev, Küçük Kız ve Gümüş İğne”

    Bir rüya gördüm. Bir dişi dev ve hiç tanımadığım bir kız vardı rüyamda. Dişi devin evinde mahsur kalmıştık. Ben bir koltuğa oturtulmuş ve ayak bileklerime pranga takılmış bir haldeydim. Koltuğun sırtımı dayadığım kısmında, sağ omzumun tam üzerinde bir et parçası duruyordu. Bu, bir hayvanın kaburgasına ait bir parçaydı ve üzerine büyük bir gümüş iğne batırılmıştı; öylece oradaydı.

    Ben bu haldeyken tanımadığım kız, karşımda duran sandığın üzerine oturmuş reverans yapmaya başlayacak bir halde mavi eteğinin kenarlarından tutuyor, yere ulaşmayan bacaklarını sallıyordu. Uzun, kumral saçları vardı. Küçük desem değil, büyük desem değildi. Düşmanım değildi, biliyorum çünkü her ne kadar rüyamın başlangıcını ve o koltuğa bağlanana kadar ki serüvenimi anımsayamasam da, o kız serüven boyunca hep yanımdaydı ve ona karşı düşmanlık hissetmiyor, tam aksine yanımda olmasından memnuniyet duyuyordum. Oysa ki hiç konuşmuyorduk. Derken dişi dev içeri girdi. Bana yaklaştı ve beni kokladı. Gitti. Kız, sandık üzerinden yere indi ve yanıma geldi. Yine konuşmuyor, sadece bakışıyorduk. Kızın iri gözleri vardı. Dişi devin seslerini duyduk tekrar, bize doğru yaklaşmaktaydı. Yanımdaki kız heyecanla “Etin üzerindeki iğneyi al.” dedi. Sorgulamadan sağ omzumun üzerine uzandım ve koltuğun sırtlığında duran et parçası üzerinden gümüş iğneyi çıkardım. Avucumun içinde saklamaya başladım. Dişi dev geldi, içeri girdi, bize doğru yaklaştı. Yaklaştıkça bana doğru yönelmeye başladı. Tam önümde durdu ve şöyle bir kokladı tekrar. Eğildi ve bacaklarımdaki prangalara uzanmışken duraladı. Gözlerime baksaydı göz göze gelecektik. Oysa ben onun gözlerine bakıyordum, o ise benim sağ omzum üzerine bakıyordu. Sonra gözlerini bana çevirdi, işte göz göze geldik.
    -“Gümüş iğnem nerede?” dedi. Cevap vermedim.
    -“Gümüş iğnem nerede?” dedi tekrar.
    -“Bilmiyorum.” diyebildim. Korkunun ilk kıpırtıları uyanmıştı içimde. Geri çekildi.
    -“Seni yiyecektim. Gümüş iğnem olmadan seni yiyemem.” dedi. Avucumdaki gümüş iğneyi daha sıkı kavradım. “Onu bulmam lazım.” dedi ve homurdanarak odadan çıktı. Kız, hâlâ sağ tarafımda duruyor ve bana bakıyordu, memnuniyet dolu bir gülümsemesi vardı.

    Bir müddet sonra ayağımdaki prangaları çözmeye çabaladım. Olmadı, başaramadım. Derken dişi dev tekrar geldi ve kuşkulu gözlerle gözlerime baktı.
    -“Söyle!” dedi. “Gümüş iğnemi sen mi aldın?”
    -“Hayır” dedim.
    -“Gümüş iğnem sende değilse nerede, biliyor musun?” diye sordu.
    -“Bilmiyorum.” dedim. Gözleri sağ avucuma kaydı ve tekrar gözlerime baktı. İşte hemen o anda, tam gözlerimin içine bakarken açıverdim avucumu, iğneyi yere attım. Dişi dev bana “Avucunu aç!” dedi. Avucumu açtım. Gümüş iğneyi göremedi. Bense o anda iğnenin kolayca ulaşılabilecek bir yere, mesela ayaklarımın tam dibine düşmüş olmasını umuyordum. Dişi dev hiçbir şey söylemedi. Gözlerimin içine bakmadan dışarı çıktı.
Derin bir nefes aldım. Kıza baktım, yoktu. Ayaklarımdaki prangalar da yok olmuştu.

    Kalktım. Dışarı yürüdüm. Karşımda çok düzensiz ve bakımsız bir bahçe vardı. Bahçenin tam ortasında bir kazan kaynıyordu ve haliyle üzerinde beyaz dumanlar yükseliyordu. Dişi dev kazanır etrafında sürekli hareket halinde, kazanın içine habire bir şeyler atıyor, arada bir kazanı şöyle bir karıştırıp yine etrafta gezinmeye başlıyordu. Kız, kenarda bir taş duvarın üzerine oturmuş, yine ayaklarını sallıyordu. Birden gümüş iğneyi hatırladım. Geri döndüm ve koltuğun etrafında onu aradım. Bulmak için epey uğraştım ama bulamadım. Uyandım.

    Sabah, telefonun alarm sesine uyandım. Gözlerimi bir müddet daha kapatıp bu rüyanın devamını görmeye çalıştım, zihnimi buna zorladım ama olmadı. Bu rüya böyle eksik bir hikâye olarak kaldı. Şöyle bir düşününce o kızın Alice olmasını diledim. Onu arıyorum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...