26 Eylül 2010 Pazar

Sinirli Perşembe

    Bugün Perşembe. Sabah, ukala ukala konuşarak beni uyandırmaya çalışan oda arkadaşımın sesine uyandım. Gözümü açmamla sinirlenmem bir oldu, suratını görmem yetti. Sakinleşmek için gözüm kapalı bir müddet daha yatakta kaldım fakat kafamda bir sürü şey kurguladım, sinirim daha da arttı. İçimden konuştum, içim içime konuştu. “Haksızlık yapma!” dedi içimdeki ses. “Sinirin oda arkadaşının davranışlarından değil, kendi habisliğinden.” dedi. Bu sesi duyunca kötü ya da başkalarının mutluluklarına, başarılarına engel olmaya çalışan insanları anladım bir anda. Sanki onlardan birine dönüşmek üzereydim. Derin bir nefes çektim ciğerlerime. Sinirimi dindirmeye, içimdeki kötüyü sindirmeye çalıştım. Yataktan kalktım ve kimseye günaydın demeden doğruca banyoya gittim; duvar dibinden, sessiz sessiz. Traş olurken aynadan yansıyan aksime, aksi gözlerime bakmadım; sadece gözbebeklerimi vurdum sakallarıma. Köpükle birlikte lavabo deliğinde yok olan kıl parçaları gibi ben de yok olmak istedim.

    Yok olamadım. Duvar dibinden, sessiz, günaydınsız odama döndüm. Konuşmadım. Giyindim. Konuşmadım. Çıktım. Birileri bana günaydın dedi. Çıktım, konuşmadan…

    Elimde kitaplar okula gitmek yerine bir parka gidip sakinlemek istedim. Bir şeyleri doğru yapmadığıma adım gibi emindim ama adımı hatırlayabilseydim! Öğleye kadar geçmişin gölge geçit törenini izledim gözbebeklerimden, en ön tribünden… Öğleyin sakinler gibi oldum. Biraz dikkatimi dağıtsın diye ders kitabımı okumaya çalıştım, maddi vakıâlardan reel hayat alaylarına biraz aktım. “Sinirin kendine.” dedi içimdeki bir ses, “Biraz sakin ol. Daha düzenli ve yaşanılır bir hayat istiyorsun. Alışkanlıkların seni ele geçirmiş, bunu biliyorsun ve bunlardan kurtulmak istiyorsun. Peki, ne yapıyorsun bunun için? O Ceza Muhakemesi Hukuku kitabını da yalanına okuyorsun, sen ders de çalışmazsın ki. Oda kurallarına uyduğun da yok. Sadece odayla kalsa neyse senin toplum kurallarına uyduğun yok ki. Aileni bile bayramlarda ziyarete gitmiyorsun. Borçların var, onları halletmek, azaltmak yerine çoğaltıyorsun. Eğer tutamayacaksan ne kendine ne de başkalarına sözler verme. Ve artık lütfen yalan da söyleme!”

    Korkuyorum. İyi bir gidiş olmadığı açıkça belli; kendimden korkuyorum.

    Parkta biraz yürüyüşe çıktım, her adımda biraz daha sakinliyorum. Kendime kızıyorum ama kendimi de affediyor gibiyim, kendimi anlayabiliyorum. Kendime hak veriyorum. Oda arkadaşıma sinirlendiğim için utanıyor gibiyim ama bir yanım bunu hemen engelliyor, haklı olduğumu yineliyor bağıra bağıra. Sinirlenmemek için o yanımdan uzakta tutmaya çalışıyorum kendimi. Bir gazete alıyorum. Oturduğum yere geri dönüyorum. Okumaya başlıyorum. Gazetenin arkasındaki bir testi çözüyorum. Sonuç: “Özgüven Konusunda Durumunuz”

    “Korkak ve kendine güvenmeyen, etraftakilerin önderlik ve rehberliğine ihtiyaç duyan birisiniz. Hayatı güzel yaşamak için biraz desteğe ihtiyacınız olduğu muhakkak. Bilmemek sizi bıktırmasın. Öğrenmenin sihirli kapıları her zaman ardına kadar açık.”
 
    Sonuç konusunda H İ Ç B İ R  Ş E Y  H İ S S E T M İ Y O R U M. Başladığım yere dönüyorum, odama. Kapıyı açıyorum. Oda arkadaşım “Hoş geldin” diyor. Konuşmuyorum. S İ N İ R L E N İ Y O R U M. Kendimi doğruca odaya kapatıyorum, ev arkadaşım ardımdan bakakalıyor. Uyuyorum hemen, unutmak istiyorum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...