21 Mayıs 2012 Pazartesi

Je Veux Voir / Görmek İstiyorum

Catherine Deneuve: "Görmek istiyorum."
Rabih Mroue: "Görmek istemiyorum."

    Diyaloğu az, durum tespiti gibi çarpıcı anlık çekimler... Kurgu yok. Kurgu, zaten hikâyenin kendisi...

    Catherine Deneuve, camdan bakar. "Görmek istiyorum," der. Ona göstermek istemezler önce, "Seni korumamız zor Catherine. Görmek istediğin yerler tehlikeli." Tekrar eder Catherine Deneuve: "Görmek istiyorum."
    Bunun üzerine Catherine Deneuve ve Rabih Mroue, bir arabaya atlayarak şehri gezmeye başlarlar.
    Rabih Mroue, Lübnan'lı bir aktördür. Şehri gezdirmesi için Catherine Deneuve'e eşlik etmektedir.
    Önce iki yabancıdırlar. Suskun bir halde araba camından yansıyan savaş sonrası şehrin manzarasını izler Catherine.
    Fransızca konuşurlar.
    Bir noktadan sonra, iki yabancının sohbetinin koyulaştığı bir nokta olur ya elbet, Rabih Mroue, Catherine Deneuve'e olan hayranlığından bahseder. Catherine, hiç oralı değildir. Sigara içerek manzarayı izlemeye devam eder o.
    "Görmek istiyorum," der yine; bunu hep yineler. Catherine Deneuve, yıkıntılar arasında dolaşırken, mayın tarlasında dolaşırmış gibi geriliyor izleyiciyi de.
    Hatta öyle bir an geliyor ki, Catherine Deneuve ve Rabih Mroue, araba içindeki sohbetleri koyulaşınca nereye gittiklerini fark etmiyorlar ve onları takip eden ekibin bir anda telaşlı ve veryansın halleriyle araba durdurulup, Catherine Deneuve ve Rabih Mroue emniyetli bir yere alınıyor yavaş yavaş. Çünkü mayınlı bir yola girmişler. Bunu öğrendiklerinde Catherine Deneuve ve Rabih Mroue'nun yüzlerindeki o korkunun sahiciliği ve yaşadıkları şok... Savaş sonrası bir şehirde yaşamak, rol yapmaksızın böyle güzel anlatılabilirdi; en gerçeğinden.
    Tekrar ediyor Catherine Deneuve: "Görmek İstiyorum."
    Bunun üzerine yollarına devam ediyorlar. Rabih Mroue'nin doğduğu evi bulmaya çalışıyorlar. Anneannesinin evini ve sokağını arıyorlar. Catherine Deneuve, "Görmek İstiyorum," dedikçe Rabih Mroue, "Görmek İstemiyorum," diye sayıklıyor.  "Hiç görmek istemedim. Siz görmek istemeseydiniz, belki de hiç görmek istemeyecektim."
    Ve göremiyor da Rabih Mroue.
    İnsan, anılarıyla yüzleşmek istemese de onları o anki halleriyle zihninde tutar ve tekrar arayıp bulmak istediğinde onları olduğu şekilde bulacağını sanır. Oysa öyle olmuyor Rabih Mroue için. Savaş, doğduğu evi, hatta tüm mahalleyi yok etmiştir.
    Rabih Mroue, sokağı bulmaya çalışır, bulamaz. Doğduğu evi bulmaya çalışır, bulamaz. Bir anda Catherine Deneuve'un yanından ayrılır ve yaşadığı bu şaşkınlık ve anılarının silinmişliğiyle yıkıntılar arasında başıboş koşmaya başlar. Catherine Deneuve ise, o anda hiç bilmediği ve yabancı olduğu bir mekanda tek başınadır. Ekranda, görüntüler arasında iki oyuncunun en rol yapmayan şaşkınlıkları ve korkuları vardır.
    Devamı için, filmi izlemenizi tavsiye ederim.


14 Mayıs 2012 Pazartesi

... İçinde

    Sen geçtiğini zannetsen de yarım kalan bir çok şey tekrar gün yüzüne çıkıp, bilinçaltından konuşarak gününü mahvedebilir. Yarım kalan, tamamlanmamış anılar, seni ansızın üzmek için tetiktedir. Sen unuttuğunu sansan da o hatıralar çıkmak için beklerler.
    Yarım kalan her şey, tamamlanmayan her şey, namluya sürülmüş bir mermi gibi... Tetikleyen etkeni ve tetikçisini bekliyorlar.
    Rüyalarımdan çıkaramadığım, çocukluğumdan çıkaramadığım anılar... Gece uyumak için önce biraz bunlarla cebelleşmek gerekiyor. ("cebelleşmek" kelimesi bu cümleye ne yakıştı!)
    Dramatize etmeden konuşmaya çalışıyorum onlarla. ("çalışmak" kelimesi de buraya çok yakıştı; aynen öyle. Düzgün konuşmaya kendini zorlayan kekeme bir ruhun azmidir bu çalışmak.)
    Yarım bıraktığım, yarım b ı r a k m a k   z o r u n d a    k a l d ı ğ ı m, yarım bırakıldığım bir çok anıya uslu süslü hayaller ve avuntular dikiyorum artık.
    Farkındalığın acısı! Tarifsiz. Bu yazı gibi anlamsız. Eğer sen de bu yazının içindeysen anlarsın, anlarım.

13 Mayıs 2012 Pazar

Bir Yalnızlık Ki, Çekilir Gibi Değil


    Bir derdi var insanın. Kendiyle bile konuşamıyor bunu. Orada işte: içinde, kafanda; derinlerinde bir yerde.
    Oysa konuşmak lâzım. İnsanın derdiyle konuşması lâzım.
    Değil mi ki insan, kendinden sağaltır kendini. Zordur ama bu. Yaman bir yürek, yaman bir duruş ister kendine karşı. Kendini karşına alırsın ve anlatmasını istersin. Oysa kendin karşındayken hemen anlatamazsın.
    Önce karşındaki kendine bakarsın; bakakalırsın. Sen misindir o gerçekten? Aynaya bakar gibi değildir bu, olamaz da. Camsız karşında akseden surettir kendin. Şimdi ona el uzatma ve seni ondan dinleme zamanıdır.

    Hayır!
    Sussun o suret. Seni sana anlatmasın. Biliyorsun zaten kendinde olanı, geride bıraktıklarını. Sen anlatacaksan eğer, boş sayfalara anlat.
    Anlat işte! İçinde kopan her fırtınanın dışarı taşmadan duvarlarına çarpışını anlat. O sesleri bir tek sen duymamalısın.
    Öyle bir yalnızlık ki bu dalgalar, artık duvarları da dinlemiyorlar.
    Çekilir gibi değil.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...