27 Nisan 2011 Çarşamba

Yağmur

    Adımlar...
    Düşünmeden yapılan bu eylemde atılan bir adım sonrası kaldırımda sağlam yerleşmemiş taşın altına birikmiş yağmur suyu paçama sıçrayınca anladım adım attığımı fakat bu sefer doğru zemine basmadığımı. Tam boğazımdan dişlerimin ardına gelen incelikli güzel bir küfürü yuttum o anda. Ama sanki etrafımdaki tüm insanlar o küfürü duymuş gibi bir utançla, daha da hızlanarak yürüdüm.
    Sonra insanın kendi iç konuşmalarının vücuduna hareket verdiğini anladım.
    Aslında insanlar o küfürü duymadılar. Ben sağlam oturmayan taşa bastıktan ve saçaklar altına sığınan insanlar gibi o taşın altına biriken yağmur sularının paçama sıçramasından sonra hızlandığımda insanlar bu hareketimin altında yatan öfkeyi gördüler ve benim kızgınlığımı fark ettiler. Ve işte dişlerimin arasına çektiğim küfürü duymadılarsa da küfür ettiğimi biliyorlardı.
    Yağmur...
    Adımlar yağmurda zordur. Tek düze ve doğru istikamette adım attırmaz yağmur. Karşıdan gelen her insan yağmur sularının paçalarına ya da üstlerine hücum etmesinden muzdarip, bunu önleme gayretiyle buz üstünde yürür gibi hareket ettikçe; e, üstelik yağan yağmurdan yüzler, başlar, bakışlar hep öndeyse, yolda yürüyenlerden kaçacak bir sağ ya da sol arıyor insan. Bu zikzaklar eşliğinde yürürken hangi müzik hareketlerin dili olabilir?
    Pantolon paçası arkasına, ayakkabı uçlarına yapışan çamur damlaları bir resim midir?

    Ve yağmur, beraberinde pusu getirir. Pus kokulu cümleler yağmur damlalarıyla insanın içine akar.
  
    Otobüs camındaki buğu...
    İçerideki kapalı gri...
    İnsan beynindeki düşünce işte en çok böyle zamanlarda rahatlıkla okunabilir. Ne hikmetse herkes bir sessizlik halindedir. Çünkü yağmur, insanların eylemlerini ortaya çıkarmakta ustadır. Herkes, ondan kaçmak için çaba halinde, bir işi ustalıkla yaparkenki suskunluk halindedir.

    Yağmur damlaları buluttan kaçtı, toprağa kavuştu. Ve biz insanlar onlardan kaçtık ve evlerimize kavuştuk hep beraber.


19 Nisan 2011 Salı

Polyanna Süt Kuzusundan Güne Dair

    Çok partili demokrasinin ilgasından sonra çok kanallı demokrasiye şükredesim geldi. Evet blogger, bugün hayattan bunu öğrendim. En azından izlemek istemediğim kişiyi özgürce zappingleyebiliyorum. Ya tek kanallı demokrasi olsaydık? Ama tek partili demokrasi geliyor sevgili blogger. Haydi çav! Sütümü de içicem, söz. Küçük bir süt kuzusuyum. Büyüyünce koyun olmak istiyorum. Başka çarem yok blogger, cıkcıklama hemen, aa!


14 Nisan 2011 Perşembe

Amy Winehouse Konseri Üzerine...

    Amy Winehouse 20 Haziran'da İstanbul'da bir konser verecek, malumunuz; duymayan kalmadı. Haberin duyulmasıyla sevinirken, konser bileti fiyatlarının oldukça fahiş bir bedelde olması herkesin sevincini kursağında bıraktı. Şimdi kalkıp da "Değer ama!" falan demeyin; en azından ben diyemiyorum.
    İnternette şöyle kısacık bir araştırma yaptığınızda Amy Winehouse'un yurt dışı konser bileti fiyatlarının, ülkemizde Babylon'da sahne alan yerel bir sanatçının, hatta uluslararası bir sanatçının bilet fiyatından farkı olmadığını göreceksiniz. Bir de tanıtımında şunu demişler: "Gelmiş, geçmiş en iyi ses." Breh, breh, breh! Bak sen şu işe!
    Doğrudur, Amy Winehouse'un sesi güzeldir ve sesi, şarkıları ve konsept itibariyle hepimizde modern nostaljiler yaratmıştır. Ama benim sinir olduğum bir husus var ki, ben kafayı buna taktım ve bu düşünceden kendimi kurtaramıyorum. O da şudur:
    Amy Winehouse "Back To Black" albümüyle büyük bir çıkış yaptı ve denyo tutumları sebebiyle magazinin de malzemesi olmaktan kaçamadı. O.K. Evet bu hırçın kıza cici bici pin-up girl imajı zaten yakışmazdı; o, bu haliyle daha bir sevilir, daha bir farklı oldu gözümüzde. Fakat şu apaçıktır ki, o muhteşem albüm sonrası Amy Winehouse istikrarını devam ettiremedi. Eğer istikrarını devam ettirebilseydi, müzik sektörü pazarlamasında o başarılı bir albüm ardından başka bir başarılı albüm daha çıkarırdı ortaya, ki müzik pazarlamasında bu çok önemli bir husustur. Fakat özel hayatındaki dengesizliklerden olacak ki, işi de sarmallaştı ve yapımcılarıyla büyük sorunlar yaşadı. Demem o ki, bence Amy Winehouse geliyor diye sevinmek boşuna. Ben buna olumlu bir pencereden bakamıyorum. Eğer biz güçlü bir ülke olabilseydik, Amy Winehouse'u, Back To Black albümünün en parladığı zamanlarda bu ülkeye konsere getirtebilirdik.
    Çok iyi hatırlıyorum. Tori Amos, jazz konseri kapsamında İstanbul'a ilk konserine geldiğinde kraliçeler gibi karşılandı ve herkes akın etti konsere. Oysa Tori Amos'un popülerliği azalmaktaydı ve aslında biz o konseri, şimdiye kadar kat ettiği kariyeri ve bizde yarattığı ulaşılmazlık hissiyle izledik. Fakat sonra Tori Amos tekrar ve tekrar konsere geldi. O zaman konserlerin ne kadar sönük geçtiğini, o ulaşılmazlık hissinin aslında ne kadar yapay bir yanılsama olduğunu anlayıverdik.
    Elbette ülkemizin yeni yeni yurt dışında tanınmaya başlamasının, şimdiye kadar üzerine büründürülen kötü imajından sıyrılmasının da bu tür büyük sanatçıların buraya gelmesinde etkisi var, yok değil. Ama ben üçüncü dünya ülkesi olarak anılan bu ülkenin sanatçılarının yurt dışındaki bilmem kimin taklidi olarak anılmayı kendine gururlu bir şekilde yakıştırmasından ve bununla apaçık övünmelerinden, bu ülkede kliplerin bile bilmem kimden çakma olmasından apaçık sıkıldım ve -sözde var olan- müzik piyasamızı acıyla izliyorum. Ve bu nedenle reddediyorum. Orjinal olan neyse, ona yöneliyorum. O nedenle ben çok az Türk Müziği dinleyebiliyorum.
    Bu anlattığım örneğin de Amy Winehouse konseri konusundaki düşüncemden farkı yok. Zamanında iyi iş çıkarmış ama popülerliği azalan sanatçıları al, iki süsle püsle, sonra getir bu ülkeye ve hatta abart da abart, bilet fiyatlarını normal ederinden beşe ona katla, sonra ne, "Amy Winehouse'u Türkiye'ye getirdik." !!!!!! Vay, vay, vay!
    Iron Maiden, Metallica, U2 da tam son dönemlerinde konsere gelmediler mi bu ülkeye? Kör alıcıyız ne de olsa. Şimdiye kadar hep kasetlerinden, çekme cdlerinden dinlediğimiz sanatçılar ülkemize geliyor diye bir hevesle gittik o konserlere ve bu hevesle izledik, çok ses çıkaramadık. Yani, bulduğumuzla yetindik. Ben sıkıldım artık bu ülkenin her türlü sömürülmesinden, sömürtülmesinden. Sıkıysa tam şuanda Madonna'yı, Lady GaGa'yı getirin!

    (Ayh! İki çemkirdim, rahatladım.)

Kendimi Görebildiğim Kadarım


Ne eksiğim, ne fazla, 
Kendimi görebildiğim kadarım. 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...