10 Aralık 2010 Cuma

Yeni Yıla Yakın - 1

    30 seneliktir yeni yıl hüznüm. Evet! “Hüzün” diyorum. Bu kelimeyi bilinçli, ne söylediğinden gayet emin, fakat bu defa hüzünlenmeden söylüyorum. Çünkü yeni yıl heyecanını içimde hissediyorum.

    30 senelik hayatımda, hatırlayabildiğim birkaç anı var sadece beni hüzünlendirmeyen. Soba yanan evlerin çocukları ve onların anne-babalarıyla dolu olan evler… Birbirine misafir olmuş aynı işyeri çalışanları ya da bazen aynı mahalle komşuları… Patlamış mısır tabakları… Avuç avuç yememiz onları… Portakal ve elma kokusu, özellikle portakalın… Meyve bıçakları… Bu ikramların ardından misafirlere sunulan sabunlanmış el bezleri… Tek kanal, TRT… Yılbaşı programları… Yeni yılın son günü, gündüz yayınlanan Noel filmleri… İlkokul dönemi çocukluğum… Bunlar haricinde yeni yıl hüzün yaratırdı bende; ta ki bugüne kadar…

 Bugün alelade bir alış-veriş merkezinde dolaşırken yeni yıl ağacı süsleri gördüm. Şimdiye kadar yanlarından, onlara bakmadan geçerdim bu süslerin. Oysa bu defa onlara uzun uzun baktım ve onları elime aldım. Hep bir yeni yıl ağacım olsun, onu süsleyeyim, ışıklarla donatayım isterdim. Ne annem ne de babam bunu istemez, buna izin vermezlerdi. Geleneksel bir Türk aile yapısında, çocuklarının başka geleneklere özenmesini kendilerince engellemeye çalışırlardı. Oysa ben, yeni yıl zamanı gündüz kuşağında yayınlanan Noel filmlerini büyük bir hevesle izlerdim. Noel Baba’nın gerçek olduğunu ve eğer onun varlığına çocuklar inanmazsa Noel ruhunun oluşmayacağı konularından çok, evlere kurulan o devasa yeni yıl ağaçları dikkatimi çekerdi. Gözüm ne hediyelerde ne de Noel Baba’nın gerçek olup olmadığındaydı. Ben bir yeni yıl ağacım olsun isterdim. O filmlerden birinde bir babanın ailesiyle birlikte en büyük çam ağacını bulmak için ormana gitmeleri macerasının hafızama bu kadar net kazınması, tesadüfi olmamalı bu nedenle. O görüntüden esinlenerek ben de babamın bahçemizdeki herhangi bir ağacı süslemesini isterdim.

    Alış-veriş merkezinde, o yeni yıl ağacı süsleri önünde dururken, onları tek tek seyrederken bunlar geldi aklıma önce. Sonra şimdiye kadar yeni yıl zamanında hep hüzünlü olduğum.

    Hatırladığım bu güzel yeni yıl anılarından sonra beni hüzünlendiren ilk yeni yıl anısı canlandı kafamda. 31 Aralık 1999. Üniversiteyi kazandığım ilk sene. İstanbul’daydım. Bir öğrenci yurdunda sigaraya başladığım ilk gün.

    O gün, bazı arkadaşlarla Taksim’e çıkmıştık. Arkadaşlarım heyecanlıydı. İstanbul’daydık, ailemizden uzaktaydık, istediğimizi yapabilecektik ve en önemlisi milenyumdu. Bu nedenle heyecanları daha fazlaydı. Ben o kadar heyecanlı değildim. Neden heyecanlı olamadığıma bir gerekçe bulamıyor, sadece somurtup duruyordum. Hüzün basıyordu, çünkü o zamandan kısa bir süre öncesinde yaşadığım ve hayatımın bu anına kadar halen içimde depreşip duran o travmayı atlatamamış olsam gerek. Hoş, o zamanlar bir travmada olduğumu bile fark edememiştim. Hayatımdaki bir çok şey gibi artık çoğu şey beni heyecanlandırmıyordu. Bu nedenle yeni yıl konusunda da bir heyecan, istek hissetmiyordum. Arkadaşlarımın iyi olup olmadığım, sorunun ne olduğu sorularına da daha fazla katlanamayacaktım. Hiç kimse yanında somurtan bir insan istemez. Kendi mutluluğuna suskunluğuyla sekte koyan her insana sinir olmaya başlar bir müddet sonra insanlar. İnsanlara böyle bir tatsızlık yaşatmaya hakkım yoktu. Bu nedenle, o gün arkadaşlarımdan ayrıldım.

    Kaldığım öğrenci yurdunun kantininde ilk sigaramı yaktım. Bu nedenle sigaraya başladığım tarihi net hatırlayabiliyorum. Neredeyse boş olan kantindeki televizyondan milenyum röportajları yayınlanıyordu. İnsanlar, yapay bir eğlence içinde gibiydiler. Ya da ben öyle algılıyordum. Bir hayal kırıklığı, ardından gelen yoğun bir suçluluk duygusu… O gece sadece sigarayla değil, bir şeyleri sürekli olarak yanlış yaptığım duygusuyla da tanışmış oldum. Oturduğum yerden kalktım, valizimi hazırladım ve ailemin yanına gitmek için yola çıktım. O yıl başını bir otobüste, sadece beş kişiyle karşıladım.

    Otobüs ıssız gece içerisinde ilerliyordu. Şoförün hemen arkasında bir karı koca oturuyordu. Kadın çarşaflıydı ve sanırım yakınlarından birini kaybetmişti, ağlıyordu. Sonra ben vardım o otobüste. Ve otobüs mürettebatı. TRT radyosu açıktı. Spiker son derece düz bir şekilde, herhangi bir duygu yoğunluğu katmadan sesine, “Tüm dinleyicilerimizin yeni yılını kutlarım.” demişti. Sadece bunu söylemiş ve fazladan herhangi bir cümle kurmamıştı. Bu cümlenin ardından bir şarkı çalmaya başlamıştı. Şoför, “Herkesin yeni yılı kutlu olsun inşallah.” demişti. Arkasındaki çarşaflı kadın “Amin.” demişti sadece.

    İşte bu anıdaki yalnızlık ve sadelik, hayatımın her döneminde geri tepip durdu. Şimdiye kadar geçirdiğim her yeni yılın kaderini tayin eden bir çizgi gibi hayatımda yer etti. Oysa şimdi bu anıyı yok etme niyetindeyim.

    Alış-veriş merkezinde, önünde durduğum süslerden bir kaç tanesini seçmek istedim. Yeni yıl ağacı süslerinden iki adet geyik biblosu aldım elime. Beni tüm o kötü düşüncelerden arındırması, bugünün bir dönüm noktası olduğunu hatırlatması için onları gözümün görebildiği en iyi yere asacaktım. O Noel geyikleri dışında bir de iki adet kardanadam süsü seçtim. Birini sevdiğim birine vermeyi düşündüm. Ve bir şamdan aldım. Alış-veriş merkezinden çıktım.

    Eve gelir gelmez ilk işimdi onları asmak. İki Noel geyiğini duvara astığımda gülümsüyordum. İki kardanadam süsünü kutusundan çıkardığımda sevimlilikleri gülümsetmemi artırdı ve sevgi dolu bir kahkaha savurdum evin içine. Yeni yılan yakın bugünde tüm kötü anılarımdan azad ettim kendimi. Yeni yıl heyecanını hisseden çocuğu içimde hissettim ve sevmediğim o çocuk beni sevmek istedim. Ona sarılmak istedim. O çocuğun heyecanını yaşatmanın, böyle mümkün olabileceğini sezdim. Kendimi sevdim.

*Yeni yıla ilişkin anılar bir dolu. Yazacağım daha da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...