9 Aralık 2010 Perşembe

Defter Kokusu

    Şimdiye kadar birçok defterim oldu. Her birini kokladım; ilk alındıklarından tükenmelerine kadar. Her kullanılışta daha fazla artıyordu kokuları. Ve kokuları, işleyen kalemle daha bir güzelleşiyor, daha bir yaşanmışlık kazanıyordu.

    İlkokuldayken, kompozisyon dersinde öğrenmiştim günlük tutulmasını. Öğretmenimiz, bazı edebiyat adamlarının tuttukları günlüklerden örnekler okumuştu. Etkilenmiştim.

    O yaşımdayken bile içimde büyük bir boşluk olduğunu hissederdim ama onu bir boşluk olarak adlandırmazdım. Öğretmenimizin okuduğu o yazıyla ben, o soğuk kış gününde bahar mevsimindeydim. Selvi ağaçları arasında koşturuyor, çıtlık ağaçlarının tepesinden bulutları izliyordum adeta. Her kelimeyi özenle dinlemiştim. Ahmet Hamdi Tanpınar’dan, Cahit Sıtkı Tarancı’dan ve Tomris Uyar’dan dinlediğim o üç günce sonrası, okul çıkışı, koştura koştura kırtasiyeye gitmiş ve kendime bir defter seçmiştim. İlk günlüğüm, küçük ve sade bir not defteriydi.

    O not defterine baktıkça, öğretmenimizin okuduğu kelimeler canlanırdı kafamda. Ve ben de o zevkle yazmaya koyulurdum. Yazamazdım. Onlar gibi cümleler kuramazdım. 9 yaşındaydım ve onlar gibi yazabilmek isterdim. Yazdıklarım sadece o gün kaçta kalktığım, ne yaptığım, kaçta yemek yediğim ve kaçta uyuduğum gibi önemsiz ayrıntılardı. Sanki günlük değil, hayatımdan geçen her günün bir tarihini tutar gibiydim.

    Birgün, nasıl olduğunu hatırlamıyorum, öğretmenimiz fark etmiş benim günlük tuttuğumu. Okumak istediğini söyledi. O küçük ve sade not defterimi öğretmenime uzatmıştım. Masasının başında durmuş, not defterinin sayfaları arasında gezinen gözlerine bakıyordum. Suratında bir ışık arıyordum. Beğenmesini istiyordum. Bana baktı, gülümsedi:
    “Türkerciğim. Sınıfta okuduğum yazarları ve onların anlattıklarını hatırlıyor musun? İşte o yazarlar da böyle böyle başlamışlardır belki yazmaya. Yaz. Yazdıkça ayrıntıları iyi göreceksin.”

   Ve nitekim öyle oldu. “Bu sabah saat 07.00’de uyandım. Okula gittim…” yazarken, başka bir sefer “Bu sabah 07.00’de uyandım. Kahvaltı ettim. Okula gittim. Ders dinledim…” yazmışım. Bir sonrakinde ise “Bu sabah 07.00’de uyandım, her zamanki gibi. Kahvaltı ettim. Annem bu sabah kahvaltıda omlet yaptı. Okula gittim. Ders dinledim. Fen derslerini sevmiyorum…” yazmışım. İşte kelimelerle ilişkim böyle başladı, defter sayesinde. Ve defter kokuları, o ilişkide beni en sadık sevgili kıldı. Sevgiliyi koklar gibi kokladım onları. Sevgiliyi okşar gibi yazdım. Kelimelerimi çoğalttım.

    Birçok defterim oldu. Birçok deftere hayatımı anlattım. İnsanlar beni bir kapalı kutu olarak gördüler ama ben içimdekileri sadece defterlerime anlattım. Şimdi açıyorum o defterleri. Bu sebeple, işte huzurlarınızdayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...