11 Ocak 2011 Salı

Dibin Dibi. Yok!

    Sabah, uyanır uyanmaz ilk iş bir sigara yakan insanın hayat konusundaki memnuniyetsizliğinde samimi olduğuna inanınız. O sigaraya midesinin öğürmesini kendi iç huzursuzluğuyla bastırmaya çalışır o, kendini cezalandırır gibi… O acıyla bir yandan, “Hani sağlıklı olmak için uyanır uyanmaz önce bir bardak ılık su içecektim?” diye düşünür o aslında ama… Neyse!

    Duş al! Kahvaltı et! Bunlar boş telkinlerdir onun için. Sabah mutlu uyanması gerektiğini bilir ama neden mutsuz uyandığını bilmek istemez. İstese bilecektir aslında. Bilmek için istemek gerekmez mi? Bilir de işin gerçeği ama…

    Bazı insanlar memnuniyetsizlikleriyle yarışır. Ta dibe kadar… Ama şu bir gerçektir ki, dibin dibi yoktur. Bu yarış sonsuz bir şekilde devam ederse, düşüşün bitmediğini, kendisinin bittiğini görecektir o kişi. O zaman pişmanlık çoğu şeyi geri getirmek için yeterli mi? Hayır.


    Uyanmalıyım. Beynimi bu sonsuz ve dipsiz çelişkilerden arındırmalıyım. Mahcubiyet duygusuyla yetiştirilmiş evlat kimliğimden soyunmalıyım. Yok olmayı çoktan terk ettim ben; yok olmaya çalıştıkça farklı kimlikler büründüler üzerime. Onları da çıkardım ve attım. Peki, çıplak mıyım? Hayır. Aynada gördüğüm “şey” delik deşik bir suret. O surete bakınca gülümsedim ben. Kendimi sever gibi… İlk kez ve samimi… İçimde uyanan güç! Sen gerçek misin? Bir aldatmaca mı bu suretteki yaralar? Yıkılmazlık hissi! Şimdi sen mi bürüyorsun tüm bedenimi, ruhumu,    b    o    ş    l    u    k    larımı? Yaraya merhem gibi… Hafiflemek gibi… Derin iç sancılar sonrası ağlayıp soluğu kesen iç çekişlerle göğsüme yayılan huzur gibi… Nisan yağmurları gibi… Dibin dibi! Yok! Sen varsın. Ben varım. Bırak süzülmeyi. Bırak!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...