3 Ocak 2011 Pazartesi

Tanrı’yla Sohbet - 2

    İnsanlar bunalımda, heyhat Tanrım! Bir insan hata dolu geçmişinden nasıl kurtulabilir? Bana bunun yolunu gösterebilir misin?

    Tanrım! Kullarının hali nedir, görebiliyor musun? İsyan etmiyorum, bu bir başkaldırı da değil sana; asla! Mutlaka görüyorsundur. Fakat senin gördüğünü sandığım şeyleri ben de görebiliyorsam, buna yürek nasıl dayansın?

    Tanrım! Her sıkıştığında sana yalvarıyor ya bu kulların, bundan memnun musun? Emirlerinde hep affedici olduğunu buyurmuşsun ama kullarının her sıkıştıklarında seni hatırlamaları biraz da iyi gün dostluğu olmuyor mu? Oysa sadece kötü günlerinde değil, iyi günlerinde de insanlar sana şükretmeli, değil mi? Sanırım öyle de buyurdun.

    Mesela, onca yoksulluk varken insanlara adaletini nasıl dağıtıyorsun? İnsanların başlarına gelen çoğu şey, yaptıkları şeylerin sonucu mu gerçekten? Hani buyurmuşsun ya, “İnsan, yadırgadığı şeyle sınanır,” diye, ondan soruyorum. Öyle olması da gerekir sanırım; hoş, bana pek söz düşmez ama…

    İnsan ne yaparsa kendine yapıyor; iyiyi de, kötüyü de… Peki Tanrım! Sen kullarını “beter” olanla sınıyor musun? Daha öncesinde, bu soruyu sormaya hakkım var mı? Senin işine karışmak gibisinden bir soru ya da bunun nedenini anlamaya çalışmakla sence ben hala doğru yolda mıyım? Affet ama Tanrım, düşündükçe yokluğunu görüyorum sanki. Sen, düşündükçe bilinmeyen olansın. Oysa bir yandan da hissedebiliyorum seni, içimde… Parçası olduğum bir gücün varlığını hissediyorum da işte ona “sen” diyorum. Doğru mu hissediyorum?

    Senin kuramına göre vicdan, büyük bir erdem. Tanrım! Sana kullarını şikayet ediyorum. Bu dünyada vicdan yok. İnsanlar vicdanlarından vazgeçmişler. Onlar hakkında sen hüküm vereceksin ama onların bu vicdansızlıkları sebebiyle mağdur olan diğer kullarının durumunu nasıl halledeceksin?

    Vicdanım bana ağır geliyor, birçok şeyle yüzleşiyorum bu aralar, farkındasındır. Burnu büyüklük yaptığımı sanma. İyi bir insan olup olmadığıma yine sen karar vereceksin; öyle buyurdun ya… Ama Tanrım! Kullarının acizliğine nasıl dayanmalıyım? Kendime nasıl dayanmalıyım?

    Tüm kulların senden bahsediyor. Hatta senin adına egemenlik kurmaya çalışanlar bile var, bunu da biliyorsun. Yoksa haberinin olmadığı şeylerden bahsettiğimi düşünmüyorum. Kullarını sana ispiyon etmiyorum da… Kimi varlığından ve yüceliğinden, kimiyse yokluğundan ve hiçliğinden bahsediyor. Kullarının sana böyle sıfatlar yüklemeleri ve senin adına kararlar vermesi karşısında sen ne hissediyorsun? Mesela, olmadığın bir sıfata insanların seni büründürmeleri karşısında, haksızlığa uğramış insanların kendilerini savunmak istercesine canhıraç feryatları gibi sinirlenip, canın yanıyor mu? Üzülüyor musun mesela? Bunları düşünmek ve sana sormakla iyi mi ediyorum?

    Tanrım! Sana yalvarmak istiyorum. Sana sığınmak istiyorum. Ama bunu yaparsam, ne yaparsam yapayım beni affetmeyeceğini düşünüyorum. Sen yine de “Sığın, yalvar,” diyeceksin. Bunu istemiştin ve hala istiyorsun kullarından, değil mi? Peki sonra senin varlığını unutursam ne yaparım? Onu o zaman düşünmeliyim, değil mi? Ya da senin unutup unutmamak da benim elimde, değil mi? Aslında önce ben kendimi affetmeliyim, değil mi?

    Hani sen bir şeyler istiyorsun ya kullarından; bana itaat edin, emirlerime uyun gibi, işte insanlar bunları yanlış yorumluyor sanki. Bence yanlış anlaşılıyorsun Tanrım, bir imaj sorunu var.

    “Yaratmak, sonsuz bir oyun.” Bu cümleyi anlam bakımından doğru mu kurdum? Yaratmak, bir tek sana mı özgü? Sen parçaların, yani kulların yaratamazlar mı? Hepimiz birer sen parçası isek, yaratıcılığından da bir şey kapmış olmamız gerekmez mi? Hani bazıları, “İnsan yaratamaz, zaten Allah yaratmıştır,” diyor ya, ondan sordum.

    Yazıyı bitirmek zorundayım Tanrım. Fani sorumluluklarım var, biliyorsun. Ama seninle sohbet etmek güzel Tanrım. Seni seviyorum, bunu da biliyorsun değil mi?

1 yorum:

  1. Yazını okuyunca aklıma bir kitap geldi...
    Levh-i Mahfuz.. Burak Özdemir'in.. Tavsiye ederim:)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...