5 Ocak 2011 Çarşamba

Kayıp, Keskin, Kırılgan Karanlık

    Siyah. Kara. Hüzün ve içinden doğan umudun ihtişamı. Kırılgan cam hislerin üzerinde ışıldayan bir pırıltı gibi umut. Bir ses; camdan keskin ve karanlık. Aynı zamanda bir o kadar şeffaf… Çünkü o sesin aksettiği yaşanmışlıklar karanlık ve keskin. Ve bir o kadar cam… Cam bir ayna… Bakınca kendinizi, en çıplak halinizle görmemeniz imkansız.


    Bir şeyi özlemek, onu özlediğini dolaylı dile getirmek ama özlenen nedir, işte onu başkalarının hayatına, tüm yaşanmışlıkları yeniden döller gibi hücrelerin en soğuk ve yalnız yerlerine serpiştirmek; anormal bir özensizlikle… Olduğu gibi…

    Kaybolan, bir bilinmezlikte yolalırken bilir misiniz ki ne hikayeler dinler, anlatır. “Kaybolup gidiyorsun.” Kayboldukça aslında kendine yaklaşıyorsun da, bunu görüyor musun?


    “Hep aynı sessizlikle geliyor gece.” Yarım kalan cümleler gibi buruk bir sesin doğduğu yer, o insanın kalbidir, dili değil. İşte Cem Adrian, o sessiz gelen gecedir ve o gecenin içinde bir ışık yakar. Biz tüm kayıp çocuklar, o ışıkta yolumuzu buluruz. Isınmayan ellerimizi sarmalasın ki yüreğimiz ısınsın isteriz. Çünkü kayıp çocuklar, cennetten de kovulmuş çocuklardır; savrulurlar. Yalandan uzak kaldıkları için mutsuzdurlar, kendilerine yalan söylemeyecek kadar cesur ve keskindirler. Ve Cem Adrian, tüm kayıp çocukların hayatının bir soundtrack’idir; dile gelen…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...