21 Ocak 2011 Cuma

Bu, Senin Akvaryumun ve Ben Onun Dışına Çıkıyorum

    Kimsenin hayatının anlamı olmayı istememiştin. Birgün bana böyle demiştin, hatırlıyor musun? Çünkü uzun zamanlar boyunca, evet, ne zaman başladığını hatırlamayacak kadar uzun zamanlar boyunca kendi anlamını sorguladığını söylemiştin. Bilir misin? Kendini sorgulayan insanlardan şaheser bir yapı ortaya çıkmasını bekleyemezsin. Taş taş üstünde kalmaz o insanın içinde. Yıkar tüm duvarlarını, yeniden ve yeniden…
    İşte böyle bir enkaza baktığımı söylemiştin sana bakarken. Konuşurken bile sözlerinin ardında ne kadar anlamlı olduğunu tartıp duruyordun da, daha fazla üzülme diye ben bir laf söylememiştim.

    “İçimde bir şeyler hep yarım,” demiştin. “Bunu bildiğim halde, hep bir bütünü tamamlamak için uğraştım.” Misafir gelmeden önce evi temizleyen anneler gibi sen de hayatına anlam katacak o kişi gelmeden önce tük aksi sözcüklerini unutmak için çok debelendin, biliyorum. Ama neden? Kendinden çok, başkalarına özen göstermenin, biraz ince düşününce aslında büyük bir ikiyüzlülük olduğunu fark edemedin mi? Birçok şeyi yıkarken içinde düşüncelerinle, bunu görmekten uzak tutan neydi seni?
    Tamam, diyelim ki sadece bunun için değildi. Seni büyüten o tortuların hayatını tıkamasını istemedin; seninle büyümelerini istemedin. Bir sebebi de buydu. Bunu kimin için yapmıştın?
   
    O konuşmalarının ardından şunu anladım: İnsan ne yaparsa kendine yapıyor; iyiyi de, kötüyü de… Ve bu yüzden ben de senin tortularından kurtulmak istiyorum artık.

    Seninle konuşurken, aslında buna bir konuşma denemeyecek olduğunu anladın mı hiç? Yani, olması gerekenin muhabbet olduğu, konuşmanın sadece tek taraflı insani bir eylem olduğunu da düşünemedin mi? Sen bana hayatını anlatıp bahanelerini ileri sürerken ben susuyordum ya hani, hiç aklına gelmedi mi ne düşüyordum o anlarda? Sıkılıyordum. Ama seni seviyordum ve bu nedenle dinliyordum.
    İlkin anlattığın her duygu yarasını içimde hissetmek için kendimi kanatıyor, sana daha çok sarılıyordum. Gözünün önünde olanları göremeyecek kadar körleştirmiştin kendini. Geçmişinde takılı olduğun hatıralar sebebiyle aslında sen kendin kadar, beni de yordun; farkında mıydın?

    Her insan bir yanının eksikliğini hisseder. Bu, sadece sana özgü değil. Ben de içimde bir boşluk hissettim çokça; bir “yarım”ı tamamlamak istedim. Gerçeğin kavurucu ateşlerini seninle söndürmek istedim. Yorgun geçen bir gün sonrası sana sarılmak ne paha biçilmezdi. Sadece sevmemiştim seni. Sensiz bir hayatın mümkün olamayacağına kendimi inandırmıştım da. İşte bunu hissederken içimde oluşan “tam”lık hissi… Hiç olmamış kadar güçlü olma hissi… Bir yanılgı olduğunu bana öğreten de sendin.

    Seninle bir “çeyrek”i bile tamamlayamadık, bırak “yarım”ı… Muhabbetimiz saten hep sığdı. Sanki bir şeylerden kaçmak istiyormuş gibiydin. Konuşmak, kaçışlarını zorlaştırıyordu. Bu nedenle sen, hayatında neler olduğu konusunda uzak tuttun kendini benden. Kendimizden bahsetmediğimizde daha çok şeyden konuşuyorduk her zaman. Ve her zaman gözgöze gelmeden konuşuyorduk. Bunları da düşünüyor musun?
    Zor doldurduğumuz o çeyreği ne kadar paylaştık peki? Cevabını veremeyeceksin, biliyorum ama paylaştığımız en belirgin şey yataktı. Beraberliğimize delalet sadece birkaç dakikalık dokunuşlar ve zevk yanılsamaları…
   
    Öfke dolu değilim sana. Sadece daha güçlü hissediyorum artık; bu sefer varlığınla değil, yokluğunla… Bahsettiğin ayrılık konuşmalarında bile her şeyi kendine yontan halin ve “sen daha iyilerine layıksın” yalanı… Emin ol! Kulaklarımda çınlayan bu sözlerin, işte onlar omuzlarımı dik tutmamı sağlayan.

    Oynadığın küçük oyunları göremeyecek kadar aptal değildim. Sadece seni sevmiştim; bana anlattığın tüm aksi yönlerinle… Mükemmel insan yoktur ya hani, işte sevmek aslında bir insanda bulduğun tüm aksilikleri sevimli görmektir bir anda. Ben seni bu gözle gördüm, böyle sevdim.


    Hayatını bir akvaryuma çevirip, kendini onun içine balık misali tıkan sevgilim! O akvaryumu bilsen ne çok kırmaya çabaladım. Kıramadıkça sadece bakmak istedim sana. Bana “Bu düşünceler olmazsa ben yaşayamam,” demiştin ya, korktum o zaman işte; sana bir şey olmasın istemiştim.
    Şimdi şimdi anlıyorum.
    O akvaryum içinde yaşamak istemiyorum. Bu, senin akvaryumun ve ben onun dışına çıkıyorum.

3 yorum:

  1. eğer bu yazın kurgu değilse, garip bir şekilde aynı şeyleri yaşamış olmamızdan kuşkulanmaya başlayacağım artık. içimdeki konuşmaktan bıkınca/yorulunca kaldığı yerden devam ediyorsun.

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Valerie Piaf,

    Ne yazık ki kurgu değil; kurguya bürünmüş ama kendini belli eden iç acılar biraz...

    YanıtlaSil
  3. garip, çok garip.. yaşananların biricik olduğuna inandığımdan değil tabii ama eninin boyunun bu kadar birbirine uyması, aynı sıkılmalar, aynı varoluşsal kaygılar adı altında bir tür kaçışa saklanan insanlara aslında sırf acıma ve sevgi yüzünden katlanmak.. ve sonunda bir gidişin kararını almak, yardım edilemediğini, yardımın istenmediğini anladıktan sonra, neyse yorum iyice dallanıp budaklanacak, ben teşekkür edip yazmaya devam etmeni umayım. üslubun da hoşuma gidiyor naçizane bir ekleme olarak. tuna kiremitçi, cezmi ersöz yerine seni okusa o kitle keşke. gerçeğin içinde daha başka güzellikler vardır, o zaman şekeri bitmiş bir sakız gibi tadının acımasına rağmen çevirmezlerdi ağızlarında o adamları.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...